20 Eylül 2008 Cumartesi

BİZ EKONOMİK TSUNAMİ BEKLİYORDUK!



Bizim çocukluğumuzda olmayan önemli bir olgu daha var bugün, bizim gençliğimizde olmayan bir çağdaş oluşum olan görsel Medya.

Günümüzde iletişim sektörü, tüm teknoloji ve yöntemleri ile toplumun beynine inmiş elini kolunu bağlamış ve zombileştirecek durumdadır.


Liberal söylem ve uygulamalara paralel gelişen bu sektör 1990’lı yıllarda Türkiye’de olumlu ya da olumsuz birçok gelişmeye neden olmuştur.

Bunun iletişim alanındaki en belirgin örneği ise, özel radyo ve televizyonların hemen her eve yatak odalarına hatta WC’lere bile girmesidir. Tabiiki bu gelişimin ne yönde planlandığı ve seyrettiği, kimlerin işine de ne kadar yaradığı tartışılabilir durumdadır

Bilindiği gibi, daha önce televizyon ve radyo yayınları yıllardır Devlet Tarafından TRT olarak yürütülmekteydi. 1990’lı yıllarda yapılan kanun değişiklikleri ile, Türkiye’de MEDYA gücü devlet tekelinden çıkarak özel sektörün eline geçmiştir.

Bu bir nevi özelleştirme olmuştur, Devlet Televizyonu satılmamış sadece Tekel kaldırılmıştır, bunun sebebi de Devlet Televizyonunun iktidar partileri tarafından kullanılmasıdır ve her ihtimale karşı bu imkânı bir kenarda tutmak kaygısındandır.

KÜRESELLEŞME ANLAYIŞINA UYGUN GELİŞİM GÖSTERMİŞTİR.

Türkiye de Siyasi Erki elinde tutanlar ve Devlet içinde kadrolaşanlar sosyal sorumluluk vs. gbi kaygılardan hep uzak olmuşlardır. Bu çevreler bu güne kadar çeşitli gelişmelere hep belli çıkar kaygılarla ve karakucak gittikleri için, bu yapılanmada denetimsiz şekilde belli çıkarlar yönünde ivmelenmiştir.

Buna rağmen bu karmaşık yapılanma, Özal'ın tabi olduğu ekol gereğince
liberaller eliyle ve vahşi kapitalist küreselleşme anlayışına uygun yöntemlerle yapılandırılmıştır.

Bilişim alanındaki bu gelişim sonucu, yazılı Medya, Reklâm pastasını Televizyon ve Radyo ile paylaşmak zorunda kalmış, Televizyon ve Radyonun gücünü gören yazılı Medyanın güçlü patronları, giderek Televizyon ve Radyo yayıncılığı işine girerek, Medya Sektöründeki hâkimiyetlerini garantilemişlerdir. Bu da Ticaret, Siyaset, Tarikat ilişkilerini başka bir boyuta taşımış, küreselleşmeciler açısından da avantaj oluşturmaya da zemin hazırlamıştır.

Yaşadığımız süreçte, Enflasyonist politikaların yaratıcısı Sayın Turgut Özal’ın İş bitirici siyasi kadrolarının çabaları ile hayatımızın büyük bir bölümü ziyan olmuştur. İşte bu iş bitirici ve kitleleri etkileyip yönlendirmeyi bilen kesimler arasında, bu önemli sektörü yandaşlarına açmak için çekişmeli faaliyetler yaşanmıştır.

Bu süreçler sonunda, çeşitli iç ve dış çıkar çevrelerinin desteğini alan başka siyasi çevrelerin de güçlenmesi yeni sürprizler yaratmıştır. Siyasi erki yakalayan bu çevreler, halk üzerinde büyük gücü olan ve milyarlarca liralık reklâm pastasını paylaşan bu sektörü büyük çaplı kontrolüne almıştır.

Bu süreç sonunda bu sahada gücü ele alanlar, bu sektörü sansürsüz ve denetimsiz bir şekilde kavramış ve bu sektörün sansür ve denetimini de kurarak bütün kontrolü ele geçirmiştir.

Televizyon ve radyonun ücretsiz ve halka açık olması, hatta büyük Ekonomik getirisi ve yönlendirme etkisi olması, parlamenter sistemin kuralları içinde açıklar kollayan çıkar birliklerinin çok işine yaramıştır. Bu çağdaş oluşumu kullanabilen kesimler bırakın halkın oturma odasını, insanların beynine girmiştir, girmesine de imkân sunulmuştur.

Bir sürü partinin hazineden trilyonlar alması ile başlayan bayraklı, davullu, zurnalı nutuklarla yapılan panayır görünümlü kafa kol seçimlerimizde, görsel Medya bazı kesimlerin işini çok kolaylaştırmıştır.

Bu seçimlerde ve bazı örgütlerin genel faaliyetlerinde uygulanan birçok teknik yanında, görsel Medya etkileme gücü ile Emperyalistlere ve işbirlikçisi karşı devrimcilere bile sanal dünya yaratmada Medya diğer yayın organlarıyla beraber çok büyük avantaj sağlamıştır.

Bu sektörün gelişiminin kitlelere bir faydası olduysa, oda bu kesimlerin aslında hiç istemediği bir şeydir. Bu iletişim araçları sayesinde, değerli Aydınlarımız, Gazetecilerimiz ve Bilim insanlarımız sayesinde bilgi dolaşımı çok hızlanmıştır.

Bunca kitap yazan, yazdıklarını da korsana kaptıran hocalarımız, hiç kitap okumayan geniş bir kitleye bir şeyler öğretme imkânı bulmuştur. Türkiye’nin ve Dünyanın birçok meselesi, bu sayede çok geniş bir perspektifte kapsamlı olarak tartışılmaya başlanmıştır.

Tabi bunu istemeyen kesimler, bazı programların, hatta komple kanalların baltalanması ve seyredilmemesi için elinden geleni yapmış, gelir kaynaklarını keserek ya da vs. baskılarla yıldırmaya çalışmışlardır. Yukarda bahsettiğim gibi birçok kanalın kendi iç ve dış destekçilerinin eline geçmesi desteklenmiş ve bunu da büyük çaplı başarmışlardır.

ÇOK YÖNLÜ BÖLGESEL VE KİTLESEL KONTROL İMKÂNI AMAÇLANIYOR GİBİ.

Bu arada Dikkatimi çeken bir konu var, son zamanlarda RTÜK’ün girişimleri ile Karadeniz işbirliği kapsamında bazı Karadeniz ülkeleri arasında ortak çalışmalar yapılmıştır, bu konu da göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir.

ABD’nin, sadece bu bölgelere değil tüm Dünyaya otlağı gibi baktığı kesindir. Emperyalistlerin, kitleleri yönlendirip kontrol edebilmek için Kitle iletişim araçlarının kontrolünü çok önemsendiği de artık herkesçe bilinmektedir.

Rusya’nın arka bahçesi olarak nitelenen Gürcistan ve Ukrayna'da tezgâhladıkları Gül ve Turuncu devrimleri Sayın Banu Avar sayesinde aptallar dışında duymayan kalmadı. Bu ABD Soros kaynaklı devrim rüzgârlarının bütün bölgeye yayılmasını istediklerini de biliyoruz. Soros ve Demokrasi Vakfının, Ermenistan’daki kardelen devrimini zorladıklarını ve bizdeki ortak akıl hareketini planlandıklarını da kesin olarak bilmekteyiz.

Bazı çevrelerin, işte bu ‘’Radyo televizyon üst kurulları işbirliği’’ adı altında, bölge halklarına fayda vadeden sevimli bir maskeyi kullanarak bazı önemli avantajları elde etmesi mümkündür. Bu yönde ki bir oluşumun, bizi de kapsayan bu bölgedeki kitle çalışmaları ile kenetlenmesi de mümkün görünmektedir.

Bu yöndeki planlamalar Stratejilerinin önemli bir ayağını oluşturuyor olabilir. Bu yolla çok yönlü bir bölgesel muhasara ve çok geniş bir kitlesel kontrol imkânı elde edilmesi amaçlanıyor gibi sanki.

ŞU DENİZ FENERİ

Şu meşhur Deniz Feneri olayı da ilgi çekici bir tablo yarattı, ilgili çevrelerin bu derece savunmaya geçmesi de daha manalı bir hale getirdi konuyu. Bu finans kaynağı, Milli görüşçülerin genel faaliyetlerine olduğu gibi bu tarz Medya planlamalarının da finansına yarıyor gibi sanki.

Kanal 7 gibi diğer yandaş medya operasyonlarının merkezinde yer alıyor olabilir, ona bağlı başka TV ler ve yayın organları olduğu gibi, internetteki uzantıları da mevcuttur. Bu yandaş yapılanmaların, Telefon ve ortam dinlemeye ek, ayrıca Hacker yapılanmalarının olması da kuvvetle imkân dâhilindedir.

Bu Deniz Feneri yapılanmasının yediği darbe karşısında, bu çevrelerin bu kadar telaşlanarak yardımların kesilmemesi için acele çağrılar yapması da çok manalıdır. Bu finans kaynağının bu stratejilerin finansı açısından çok önemli olduğunun belirtisi olabilir.

Bu güne kadar servetler toplanmış senelerce yeter denemez, çünkü stratejileri gereği yürüttükleri faaliyetlerin finans ihtiyacı çok büyük ve sürdürülebilirliği çok önemlidir. Buna bağlı olarak bu kaynak kesildiği takdirde işleri zor demektir. Bu yüzden önümüzdeki günlerde bu çevrelerin malum saflarımızın bağışlarına yönelik reklam ve çağrıları kesinlikle artacak gibi duruyor, bu çabalar içinde olanları not ediniz.

ŞU DÖRT KONU BENİ BİR SÜREDİR RAHATSIZ EDİYOR;

1- Bizzat Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından, RTÜK başkanına biz sana inanıyoruz diyerek gündem değiştirme çabalarına girilmesi.

2- Konunun açıkça üç kağıt ve sahtekarlık olduğu bilinmesine rağmen, bu konu hakkında inceleme yapılmaması. Bu yapılırken makamlar arası ilişkilerin akraba ilişkileri gibi olması da çok garip ve yadırgatıcı olmaktadır...

3- Bu kadar kritik bir soruşturma uluslar arası bağlantılı olarak sürerken, bazı Devlet büyüklerimizin Deniz Feneri Reklamlarında konu mankeni gibi gözükmesi de hiç hoş karşılanacak bir durum değildir.

4- Ayrıca Başbakanlık örtülü ödenek ten karşılanan 400.000.000 YTL’lik dinleme planlamalarının uzandığı alan ve yasal boyutu büyük merak konusudur. Hal böyleyken, Dünyanın onlarca ülkesine ulaştığını ve yardım ettiğini Reklamlarında ilan eden Deniz fenerinin, söz konusu Tsunami yardımını niye bizzat Hindistan’a vermeyip bizim Başbakanlığa verdiği de merak ve inceleme konusudur.

Allah hepsine akıl fikir, utanma duygusu ve doğruluk versin. Bizimde Devlet imkanları ile yapılan ve örtbas edilen üçkağıtçılıkların içinde aklımıza mukayyet olsun.

Saygılarımla

Yurtsever Yurttaş