19 Nisan 2009 Pazar

ABD’DEN BİZE ÖPÜCÜKLER! 1

TARİHE DÜŞEN KAYITLAR UNUTULMAZ…

En sonunda yerel yönetim seçimleri yapıldı. Senelerin getirdiği tecrübelerimizin ışığında bir yerlerden yanık kokusu bekliyorduk ve kaçınılmaz olduğunu bildiğimiz yanık kokuları geldi. Jandarmaların yakaladığı kesinleşen çalıntı oylar bir yana, uçaklardan atılan broşürler gibi her yerden oylar çıkıyordu.

SHP gençlik kollarından bir genç; elektrikler kesilmişti, elektrik aniden gelince tanımadığımız adamlar çuvallarla ortada kalakaldı; diye anlatıyordu Televizyonda. Bu şaibelere rağmen, yine de bazı şaibeli kişiler seçildi ve mazbatalarını aldı.

Gündem değiştirildi ve artık Hayat her zamanki normal akışındaymış gibi davranıyor bazı çevreler, tıpkı Anayasa mahkemesinin laiklik karşıtlığının odağı olma kararına rağmen, kayıtsız ve sessiz kalınması gibi. Gündemi her zamanki kurnazlıkları ile yine işbirlikçiler belirliyor ve dediğim gibi her şey olağan seyrindeymiş havası var şu sıralarda Medyada.

Seçim sonuçları ise, mevcut haliyle, Medyadaki ön plandaki şahsiyetler tarafından yoğun olarak değerlendiriliyor. Bazı yorumlar alışıldık, mesela Millet mesaj vermiş İktidar mesajı almış falan filan, sadece bazı duayenler isabetli yorumları ile dikkat çekiyor. Bilindiği gibi, bu gibilerde aniden gelen dalgalarla alabora ediliyor.

Bu son 29 Mart 2009 yerel yönetim seçimlerinde, sandıklara sandalyelerle taşınarak getirilen hastalar, zar zor yürüyen sakatlar ve yaşlılar vardı. Yaşlıların ve hastaların hatta güçlükle yürüyen sakatların bile sandığa gelip oy kullanma azmi dikkat çekiyordu. Bütün karşı çabalara rağmen, geniş bir bilinçli kesimin oy hakkını kullanmada kararlı davrandığı görülüyordu. Ama esas olarak bu işler iç ve dış çıkar odaklarının beklentilerinin karşılanması ile belirlenmektedir.


GİZLİ DİPLOMASİ

Uzun süredir yaşanan süreçte, hile ve entrikanın ülkemize nasıl hâkim olduğu artık tartışılmaz olarak ortaya çıkmıştır. AKP ve destekçilerinin aslında halkı umursamadıkları, manipülasyonlarla iktidarı sağlama alıp, çıkarlarına çalıştıkları ortadadır.

Washington mutabakatı doğrultusunda hareket eden bu çevrelerin, globalleşmeci ‘’monetarist’’ yani parasalcı anlayışa sahip oldukları kesindir. Kamu kaynaklarını toplumun ihtiyaçları doğrultusunda harcamadıkları da bir gerçektir. Bu gibi, Devletin bekasını ilgilendiren bütün faaliyetlerini de, Devlet sırrı olarak niteleyip Muhalefetten ve kamuoyundan gizlemektedirler.


ABD’nin hedef bölge ya da ülkelerde kendine yakın işbirlikçilerini göreve getirmek için eskiden uyguladığı darbe gerçekleştirme yöntemleri ve Demokratik görüntü süslemeleri, bazı ‘’modern’’ değişiklikler ile sürüyor. Malum olduğu üzere bu saldırılar, Hazar bölgesi, Orta Doğu, Kuzey Afrika enerji bölgelerine ve Avrupa’ya orantılı Jeo stratejik konumumuz nedeniyle, şu sıralarda bizim üstümüzde yoğunlaşmaktadır.

Buna bağlı olarak, uzun süredir yarattıkları altyapıya ilişkin izlenimlerimizden anlaşıldığına göre; AKP'yi yasal iktidar olarak belirleyip, gerçek Demokratları Terörist yerine koymak, ABD ve AB’nin içimizdeki ve Dünya çapındaki manevra ve entrikalarına bağlıdır.

GİZLİLİK ve DESPOTİZM


Dış politikada ‘’Gizli Diplomasi’’ yürütülmektedir, bu görüşmeler niye gizlidir? Bu gizli yürütmelerin sonuçları kötü olursa yaptırımı nedir? Bilinmez. Açıkça özgürlükleri gasp etmekte ve Despot bürokratik bir sistem kurmakta ve bunu halka dayatmaktadırlar.


Demokrasi ayaklar altındadır, birde utanmadan bu Despot bürokratik sisteme Demokratik demektedirler, bu nasıl bir entrikadır, bu nasıl bir riyadır. Din adına hareket edildiği söylenmekte, Dindarlık gösterileri yapılmakta, ama uygulamalarda Yalan, Riya, Gıybet, Fitne, iftira, Zulüm, gibi her türlü fesatlık mevcuttur.

Emperyalistlerin desteğinde, bu temelde yapılanan ve Despot bürokratik bir sisteme doğru gelişen ben merkeziyetçi bir keyfiyet söz konusudur. Ama bu ben merkeziyetçi keyfiyetin bilinçli kesimlerin dikkatinden kaçmadığı kesindir.

Seçimler bunlar için çok önemlidir çünkü dine dayalı ayaklanma için arkalarında gerekli kitle yoktur. Hile ile de olsa seçimleri kazanmak zorundadırlar, varlıkları buna bağlıdır. Sokaktaki adam nitelemesi ile tarif edilen ve içinde Aydın, Münevver, Bilim insanı vs. büyük potansiyeli barındıran toplumumuz bireyleri bunların farkındadır. Elektrikler kesilse bile dikkatlerden kaçamıyor artık keller, ama muhalefet seçimleri ne kadar denetleyebilir? Ortam boş ve bunlar sokakları ve varoşları tanıyorlar.

ŞU DİLLERE DESTAN DEMOKRASİ

Demokrasinin gerçekten uygulanabilmesi ve bir toplumun demokratik yaşam biçiminde ideal bir ufka ulaşabilmesi için, bireylerin eğitimli ve bilinçli olması şarttır, aksi halde işte böyle kazıklanıp güdülür.

Ölümünden sonra Mustafa Kemalin fikirleri yeterli olarak açığa çıkarılmamış, aksine Atatürkçülük üzerine büyük nutuklar atılırken, içerik hep gözlerden uzak tutularak çarpıtılmıştır. AKP’nin yarattığı Despot Bürokratik cendereden kurtulsak bile, kendimizi kök salmak için bekleyen eski cambazlarla mücadele halinde bulacağımız kesindir.

Dürüst olan fakat seçimlere katılamayan kişiler vardır, yani ülkeyi dürüst idare ederek Demokratik çizgiye sokabilecek idareciler parlamento dışıdır. Dürüst olmakla birlikte, ben merkezcilikte onlardan farkı olmayan birkaç şahsiyeti dışarıda tutarsak, parlamentoda bu işbirlikçilerin karşısında kabul gören duygudaşlık sahibi doğru bir lider de yoktur. Bu yüzden oyunu nereye atacağını bilemeyen bir kesimin oylarına, 29 Mart 2009 yerel seçim sürecinde Sayın Kılıçtaroğlu’nun mütevazı ve dürüst tarzı yön vermiştir.

Arkasında AKP’ninki gibi bir örgüt bulamayan ve halktan biri olan bu mütevazı dev adamın mücadelesi takdire şayandır. Bu azim ve irade dikkat çekicidir, arka plandaki imkânları yetersiz olmasına rağmen, Kılıçtaroğlu kamu vicdanına tercüman olan dürüst ve isabetli çıkışları ile büyük başarı sağlamıştır.

Bu seçimlerdeki kararlı ve büyük katılıma rağmen, yinede çeşitli sebeplerden dolayı bu sakin dev adamın hak ettiği oylarında büyük fire vardır. Burada gözden uzak tutulmaması gereken husus; Sayın Kılıçtaroğlu’nun, iddialı bir lider havasında olmayıp, mütevazı bir vatandaş olarak her yurttaşın duygu ve düşüncelerine dürüstçe tercüman olması yetki istemesidir.

Sayın Kılıçtaroğlu Milleti gütmemiştir, laf ebeliği yapmamıştır, sadece vatandaşlara yedikleri kazıkların nasıl atıldığını anlatarak uyandırmıştır. Bana yetki verirseniz sizi kazıklayanları ilan edeceğim, sizi kimsenin kazıklayamayacağı bir sistem kuracağım; ben kamu yöneticisiyim topluma karşı sorumluyum ve bunun tam bilincindeyim demiştir.

Halkı uyutan kurnaz çevreleri tasfiye etmeyi amaç edinen Mustafa Kemal gibi Milletine samimi davranmış ve dönen dolapları belgeleri ile açığa çıkararak Aydınlanmacı ve dürüst Mustafa Kemal çizgisine sahip olduğunu göstermiştir.


Evet, Sayın Kılıçtaroğlu, Mustafa kemal gibi halkı bilgilendirip dönen dolaplara karşı uyarmış, Aydınlanmaya çağırmıştır. Sayın Kılıçtaroğlu’nu ve benzer karakterleri kitleler nezdinde makbul hale getiren işte bu olgudur. Tabi ki uyananlar uyanmış, ama kendini âlim sanan uyanamayanlar ise hala uyutulmaya devam etmektedir.

OYUNCAKLAR DİYARI

Unutmamak lazımdır ki, üçkâğıtçılarda aynı karakterin sahtesini oynamaktadır. Gösterge belgelenmiş yolsuzluk ve hırsızlıklardır, lafla peynir gemisi yürümez. Yani bu Dindar gözüken acımasız kompradorlar, aslında fareli köyün kavalcısıdır ve halka kaval çalmakta, büyülenenleri de sonunda eşek olacakları, pinokyonun oyuncaklar diyarı misali, bir ufka götürmektedirler.


Bu noktada kabul etmek lazım ki, bu dürüst şahsiyetin arkasında CHP içinden yine dürüst bir ekibin emekleri vardır. Her ne kadar çeşitli eleştirilerimiz olsa da, kimse inkâr edemez ki CHP’nin dürüstlükle ilgili bir problemi yoktur; kadrolarının dürüst karakterlerden seçildiği her kes tarafından görülmektedir.

Delegasyon sisteminde sorunlar bulunsa da, altta kalanın canı çıksın tarzı bir karmaşa yaşansa da, bütün Partilerden Demokratiktir CHP. Kıdem kazanıp yükseldikçe süzülerek berraklaşan bir yapı vardır CHP’de, dürüst olmayan listeye giremez, zeki olmayan girebilir ama dürüst olmayanlar asla. Tek tük aradan kayanlar olursa en kısa zamanda elenir.

29 MART 2009 SEÇİM SONUÇLARI, AKP’NİN STRATEJİSİNE BÜYÜK DARBEDİR.

Bu seçimlerde esas ortaya çıkan olgu, AKP’nin ABD ile eş güdüm yürüttüğü Stratejisinin büyük darbe yemiş olmasıdır. Türkiye’de uzun süredir, Ukrayna, Gürcistan benzeri bir renkli devrim ivmelendirilmeye çalışıldığı ortadadır ve bu yönde yürüttükleri Stratejilerinde Halk oyunun önemli yer tuttuğu da kesindir. Bu seçimde umdukları tam güven oyundan mahrum kalmışlardır.

AKP’nin uzun süredir yürüttüğü Ekonomik politik ve sosyal yaklaşımlarının da içeriği ve yönü bellidir, milletin sonu ucuz işgücüdür, bu sonuçların Türk halkı için pek hayırlı olmayacağı da açıktır. Bu sonuç, zihniyetlerinin ürünü olan genel Stratejilerine bağlı olarak yürüttükleri, ABD ağırlıklı AB'nin ihmal edildiği, Politikalarının sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Halkı uyutmada AB Medya ve sivil toplum desteği çok büyük yer tutmaktadır.


Amaçlarına yönelik ‘’büyük düşünceleri’’ ve yöntemleri de artık çok açık olarak görülmektedir. Kürtler üzerine oynadıkları kartlar fire vermiştir. Sosyal ve sevecen bir yaklaşım içinde olmadıklarını anlamamak için aptal olmak gerekir. Global krizle birlikte tam tornistan etmelerine rağmen, Monetarist bir tavır içinde ve ABD robot Devletinin uydusunda oldukları inkâr edilemez.

Şu sıralardaki kalender görüntüleri, eski Globalleşmeci Monetarist politikalarını bulandırıp unutturmak, kıvrak çalımlarla yükü kamuya yıkmak ve yeni emperyalist gelişime ayak uydurup şekillenmek amacına yöneliktir.

Bütün diğer politikalar bir yana, Eğitim ve sosyal güvenlik sisteminin özel sektöre devrini içeren yapılanma bile, çalışan ya da emekli vatandaşlarımızın kaderleri hakkında fikir vermektedir. Yani bu politikalar; Milletin kaderinin, milleti sanal hizmet palavrası ile uyutan kişilerce, nasıl umursamazca bir tasarruf içinde olduğunu göstermektedir.

ABD EKSENLİ POLİTİKALAR

Bu dini bütün gözüken beylerin, Saadet partisine ve Erbakan a rağmen, bizi yani toplumumuz bireylerini, zorla Emperyalizmin kuzuları haline getirmeye çalıştıkları açıktır. Bizi ABD eksenli politikalar yönünde yönlendirdikleri, tüketici ve ucuz emek olarak serbest piyasada emtia gibi dolaşıma soktukları ve genel amaçlarına varmak içinde despot bir yönetim yarattıkları ortadadır.

President Obamanın Türkiye ziyareti öncesindeki bütün bu faaliyetlerin, ABD eksenli Politikaların alt yapısını oluşturmaya ve bize dayatmaya yönelik olduğu da yadsınamaz. President Obamanın gelmesine bile gerek yoktur aslında, çünkü bu 19 Şub 2009 NATO savunma bakanları toplantısı aşamasında bile, Obamanın paketinin malum çevrelerimiz tarafından onay aldığı besbelliydi.

Sayın Obamanın gelişi Dünyaya mesaj vererek halkta sempati sağlama, işbirlikçi çevrelerle ittifaklarını sağlamlaştırma ve muhalefeti yatıştırmayı içeren bir enformasyon işlevini görmüştür sadece.

Sayın Obamanın sempatik ve iyi niyetli karakterine bir diyeceğimiz yoktur. Bütün bu renkli görünümlere ve bütün tozpembe hayallere rağmen, hükümet tarafından her yönde gizli yürütülen Diplomasinin ardındaki gerçekleri merak etmekteyiz sadece. ABD robot Devletinin, eskiden bu yana sarkan, Roma imparatorluğu misali Plan ve projelerinin, sempatik Obama tarafından ne derece etkilenebileceğini de merak ediyoruz.

ABD Plan ve projelerinin, Sayın Obama tarafından ne derece etkilenebileceğini ya da etkilenemeyeceğini biliyoruz aslında. Açıkçası biz asıl ABD ve işbirlikçilerinin, gizli amaçlarının yönünü ve Milletimizin ve nesillerimizin geleceğini ne şekilde etkileyeceklerini merak etmekteyiz.


TARİHE DÜŞEN KAYITLAR UNUTULMAZ.

Sayın Başbuğun konuşmasını dinledim, söylediklerine katılıyorum; ama birçok kişinin aksine ben Türkiye halkı vs. den çok, başka bir konuda daha fikrini merak ediyordum ve buna cevap bulamadım. Sayın Başbuğ ABD’nin kuzey Irak Kıbrıs, İran, Afganistan, Pakistan vs. vs. Genel Stratejik yaklaşımına katılıp katılmadıkları konusunda hiçbir şey söylemedi.

Her şey doğal çizgisinde yürüyormuş gibi bir hava söz konusuydu; evet belki de zamanı değildi. Hâlbuki Türkiye’de, Emperyalistlerin desteğinde, Despot bürokratik bir sisteme doğru gelişen ben merkeziyetçi bir keyfiyet söz konusudur. ABD ile bu konuda görüşmeler devam ediyor, iyi bir zamanlamayla bu konuda bir görüş beklemek hakkımızdır.

Görüş bildirmeksizin, karar merciinin Siyasiler olduğunu söylemek, topu Hükümete atmak olmuyor mu? İktidar ABD Stratejilerini tartışmasız kabullendiğine göre, dolaylı olarak ABD politikalarına onay mı veriliyor? ABD’nin çizgisine boyun eğmek mümkün müdür ve ABD ATATÜRKÇÜ sistemi terk edin derse bu mümkün olabilir mi?

İşbirlikçiler halkın kulağına bir sürü şey fısıldıyor, aslını isterseniz ben bunlara inanmıyorum. Bu gibi bir boyun eğme bu fısıltıları doğrular ve ortaya çıkan itibar kaybı hiçbir şekilde geri alınamadığı gibi vatanseverlerin hepsi inancını, umudunu ve mücadele gücünü kaybeder. 12 Eylüldeki gibi saf bir halk yoktur, Türkiye önemli bir devinim içinde ve başta idarecileri olmak üzere büyük bir imtihandan geçmektedir.

EMPERYALİSTLERİN NİYETLERİ BELLİDİR.

Emperyalistlerin bütün dünyayı kapsayan egemen olacakları çok geniş bir ufka baktıkları yadsınamaz bir gerçektir. Onların bu hedefleri kapsamındaki, şu ya da bu aşamalardaki çıkarları kendilerine hedef edinen ve onların dümen suyuna giren kafalar, büyük işler yaptıklarını zannetseler de, Tarihe zavallı olarak geçmekten kurtulamazlar.


Bu küçük çıkarlar uğruna hareket edenlerin, Devletler idare edip imparator olsalar bile, Emperyalistlerin yarattığı fırtınalar önünde savrulup bir yere yapışmaktan, ya da Saddam Hüseyin gibi asılmaktan başka bir şansları olamaz.

Şu sıralarda yaratılan bütün tozpembe görünüme rağmen, Politikalarındaki ayrıntılar ve isteklerin dökümü, bildik ABD Stratejilerinin yürüdüğü izlenimini vermektedir. Kıbrıs, Kuzey Irak, Ermenistan ve genel olarak AB müktesebatlarında verilen tavizler ortadadır. Peki, İran, Afganistan, Pakistan ve bunlara bağlı ABD cepheleri konusunda taviz verilecek midir?

Eğer, Lübnan İsrail, Filistin, Gazze şeridine yerleşip, Iraktan çekilme numarası ile üstümüze boşaltırlarsa güçlerini, Türkiye’deki üsler Nato bahanesi ile devreye girip büyük sorun olacak demektir, bu durumda kesinlikle ümüğümüzü tutarlar.

ABD ve otlakçıları, birde Kıbrıs’ı koparıp oraya üslenirlerse durum vahim demektir ve bunlara çanak tutmak için vatan haini olmak şarttır. Tabii ki bu işgal ve cephe oluşturma faaliyeti görünüşte ABD ve AB değil ABD AB ve işbirlikçileri ittifakı ile NATO eliyle olacaktır.

Hani, M. Ali Brand’ın sıksık kullandığı; ‘’biz’’ adam olmayız diye bir söz vardır ya, işte o adam olamayan ‘’biz’’, toplumumuzun fedakâr ve şerefli bireyleri değildir; Tarihimiz boyunca cephelerde ölenler hiç değildir. Tarihimizdeki bizi rezil eden, bütün bu yanlışları yapanlar ve soros çocukları alsın üstüne; çünkü adam olamayanlar onlardır.

Hepimiz umutlarımızı kaybetmek üzereyiz, umutlardan geçtik, kırılan onurumuzu düşünüyoruz. Suudi Kralın önünde sergilenen davranışlar hala aklımızdadır ve çok rahatsız edicidir. President Obamanın konuşması öncesinde TBMM’nin CİA tarafından, didik, didik aranması da; Suudi kral olayından sonra, Milli Onurumuzu ayaklar altına alan önemli bir vaka olarak Tarihte yerini almıştır.

Bütün bu sahtekârlıklarla kitleleri uyutabilir ve bizi yok edebilir birileri, ama bütün bunlar kesinlikle Tarihe yazılır… Bilindiği gibi, Tarihe düşen kayıtlar unutulmaz, unutturulamaz, ama insanlar kurnaz, niyetteri de bozuk olunca, defalarca devreye girebilir Hollywood un meşhur günah çıkarma filmleri…


Saygılarımla
Yurtsever Yurttaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder