31 Mayıs 2009 Pazar

MAYINLAR ve DOMATESLER


1980’lerden beri dış güdümlü Tarım politikaları ile Tarımın içine eden çevrelerde bir Mayınlı arazi tartışmasıdır gidiyor. Dünya krizi geldi geliyor önlem paketi falan filan derken, Mayınları temizleyerek tarım yapma projesi gündeme yerleşti. Görünüşe göre Hükümet bu işi kotarırsa, Mayınları temizleme işi de Davos mağlubu İsrail’e kalıyor. İsrail bir kuyruk acısı hissetmiyor herhalde ki Suriye sınırının 510 kilometrelik bölümünde ve 45 yıllık işletme hakkı verecek bir yap işlet devret modeli ile bize kanka olmaya hazırlanıyor. Bu bölgede ki mayınları temizlemede bize kıyak yapan şanslı firma, tam 45 yıl bu bölgede Domates yetiştirme şansını yakalayacak.

Tabii bu konuda tartışma çok, geçenlerde Televizyonda bir bey soruyordu, mayın temizleme işi yapan şirket domatesten ne anlar diye. Ayrıca tarım yapabilmek için mayınları patlatmadan çıkarmak lazımmış. Bazı uyanıklar senelerdir uyutuyor bizi Türkiye de Petrol yok diye, hâlbuki bütün doğuda olduğu gibi bu bölgenin altıda petrol denizi, ama bu beylerin günahını almamak lazım, onlar dünyanın Domates ihtiyacını karşılayıp bizi kalkındırmak peşinde. Bu beylerin işi zor, çünkü bu mayın temizleme işine Milleti ikna etmek çok zor iş. Bizim halkın menfaatlerini çok düşünen, bu yüzden de bir o yana bir bu yana dönen Medyamız bu günlerde bu yanda ve bunun üstüne balıklama atladı, günlerdir çiğniyorlar bu konuyu. Belli oldu ki bu iş karlı ve uyanık davranan yüklü kazanç sağlayabilir.
NAMSA

Bütün bunları bir yana bırakalım ve şu temizleme işinin ayrıntısına bakalım. Sözü geçen İsrail şirketi ile sözleşmede 800 küsur milyon gibi bir paradan bahsediliyor. Genelkurmay Başkanlığı da mayın temizleme işi ile ilgili olarak NATO'nun bu konuda uluslararası deneyimi bulunan kuruluşu NAMSA’yı işaret ederek şöyle bir açıklama yapmış; ‘’NAMSA birçok ülkede uluslararası mayın temizliği yeterliliği olan ve NATO Akreditasyonu'na sahip firmalar vasıtasıyla hizmet alımı organizasyonlarını gerçekleştirmiştir.’’ NAMSA bu gibi hizmetler karşılığında herhangi bir komisyon almamakta, yalnızca idari masraflar karşılanmaktaymış.

TSK’nin yaptığı bu açıklama, bu işi iyi bildiğini ve ticari düşünmediğini göstermektedir. Bu arada NAMSA’dan Fiyat teklifi gelmiş Metrekaresini bir Euro’dan temizleyebileceklerini bildirmişler, yarı yarıya bir kazanç söz konusu, tartışmalar sürüyor. Yalnız benim anlamadığım bir katakulli olurda Suriye kıskaca alınırda domatesler güme giderse mayın temizleme yükü yine bize kalacak. Anlamaya çalışıyorum, böyle bir durumda arazi bedavaya mı gidecek? Yahu aklım karıştı kar zarar hesabı yapamaz oldum, bu arada ham hum şaraloba gidecek gibi duruyor bu arazi.

SİVİL İTAATSİZLİK VE DEVLET SIRRI

Tabii ki Sayın Baykal’ın Mayınlı arazi meselesi ile ilgili bazı haklı çıkışları üzerine, Hükümet kanadından ve yandaş medyalarından bazı sesler yükseldi. Dikkatlerden kaçan bu sesler Baykal’ı Halkı sivil itaatsizliğe teşvik etmekle suçluyordu. Birilerinin kendilerine kayıtsız şartsız itaat etmemizi istedikleri seziliyor, üzerinde pek durulmayan bu ayrıntı aslında çok önem taşımaktadır.


Bu arada bunu tamamlayan bir konu var, Devlet sırrı. Aslında sadece Milletin menfaatine olabilecek konularda onay alabilecek bir uygulama olmalıdır Devlet sırrı ve bir takım yaptırımları olmalıdır. Bizde örtülü ödenekler gibi çok afakidir bu konu ve sanki Milleti koruyormuş gibi bir eda ile tartışmasız güvenmemiz bekleniyor birilerine. Ayrıca, Emperyalistlere ya da tacirlere yarayacak konularda da bu sır kavramının devreye girmesi ve hiçbir yaptırımının olmaması manidardır.

Sır örtüsü altında, hiçte öyle Milletin menfaatine olmayan, Mavi Akım, Füze kalkanı, İncirlik üssü vs. işleri de gören Milletimiz için çok önemlidir bu kavram. Milletin vekâletlerini elde tutan bazı çevrelerin, bazı uygulamalarla uzun süredir bu itaat konusunun alt yapısını hazırladığı bilinmekte ve giderek Türk Milletini kayıtsız şartsız itaate zorlayacakları hissedilmektedir. Dinletemezlerse de, geçmişte olduğu gibi bir bahaneyle Demokrasiyi kitabına uydurup tepesine bineceklerdir Milletin.

Bu mayınlı arazilerin altındaki kaynakların peşkeş çekileceği iddialarına Hükümet tarafı çok alındı ve sert çıkıştı. Verdikleri cevapta sözleşmeye yer altı kaynaklarının Devlete ait olduğunu koyduk dediler ama yabancı şirketlere petrol arama izni verilmesi ile ilgili bir düzenleme yaptıklarını söylemediler. Doğuda petrol yok denilmesine rağmen birçok şirket Petrol arama iznini aldı bile, dış ülkelerde başladılar aramaya, bazıları altın, bazıları Petrol peşinde şu sıralarda.


Bu bölgelerdeki hareketlenmelere bakılırsa şu itaat işini halletmeleri lazım gibi görünüyor. Bu aralarda NATO, Ermenistan, Afganistan, İran, Kıbrıs, vs. ve Üsler konularında ABD ile ilişkiler sürüyor. ABD’nin genel eski Bop hop ve ilersi Stratejileri açısından, Lübnan, İsrail, Gazze, kıyı şeridine ve Kıbrıs’a ihtiyacı olduğu kesindir. Bu arada, o Gazze denen şeridin doğusunda ki bölgeye sınırı olan Ürdün önemli... Bu konuya tekrar geleceğiz.

KUZEYDE HÜSRAN

ABD’nin sadece Ortadoğu ve Hazar çevresi için değil, Afrika’daki planları doğrultusunda da Lübnan, İsrail Kıyı hattı, ırağa geçiş ve Suriye’yi iyice kuşatmak için de Ürdün’e ihtiyacı vardır. Senelerce İngiliz idaresinde kalan Ürdün bütün bölgeye hâkim zenginlerin yerleştiği ve Emperyalistlerle en yakın temas içinde oldukları bir ülkedir. Kıbrıs kavrandığı ve üs haline geldiğinde, Lübnan ve İsrail, Ürdün ile birleştiğinde, Emperyalistler için bütün o bölgeye açılan bir Liman bir Pearl Harbour olacaktır.

ABD bu bölgeyi kavramadan büyük hedeflere karşı harekete geçemez, bu bölgeyi kavramadan, Suriye ve Türkiye’yi çözmeden Iranı tek başına bastıramaz. Zaten Irak, etno grafik ve jeo politik açıdan, Irana karşı bu aşamada ve bu genişlikte bir cephe açmaya müsait değildir. Böyle bir şey yaptığı takdirde İran’ın yanında bu bölgede de çeşitli gerilla orduları ile savaşmak zorunda kalacaktır.

Suudi Arabistan’ın da İran a ve İsrail e cephesi yoktur. Kızıldeniz ters kalmakta, oralara ek, birde Akdeniz de Kıbrıs ın avantajı ile kestirme olan bu yolun açılması çok önemlidir. Irakta, Kuzey Iraktaki Kürt yapılanması dışında, bir araya toplayacağı bir kitle yoktur. Irakta palavradan bir Demokrasi getirme iddiası ile giren ABD, Irağın bütünlüğü söylemleri arasında tutunamamakta, bu yüzden bölgede eğreti kalmaktadır, buda Lübnan, İsrail, batı Şeria ve Ürdün’ü hatta Golan tepelerini önemli hale getirmektedir.

İsrail ve Hamas arada bir ateşlemektedir buradaki ateşi, peki, burada ateşlenen yangın kimlerin işine yarar? Bu yangın ilk adımda söylediğim Kıbrıs’ın ardındaki, Lübnan’dan, Ürdün’e kadar bütün o kıyı şeridini açar, Birleşmiş Milletler ve Nato bölgeye yerleşir. Bu bölge de kalıcı olan İsrail sayesinde kontrol edilebilir yerleşik bir yapı oluşur.

Bu bölgesel Temizlik ve sindirme hareketi ile açılacak alan ve yaratılacak toplu durum, Kıbrıs ve Kuzey Irak avantajları ile birlikte çok büyük bir Stratejik üstünlük sağlayabilir. Olayların ve savaşların büyümesi ile Normandiya misali bir gereksinme açık kapı demektir. Kısacası ABD, bizdeki çıkmayan Tezkereden beri giderek, iteleye, iteleye bölgeye yerleşmektedir.

Bu bölgede İsrail eliyle hazırlanan ortama, Birleşmiş Milletler ve NATO vasıtası ile Akdeniz tarafından girilerek, bütün bölgeye hâkim olacak bir Strateji yürüyecektir. Yani önceden söylediğim gibi, ABD’nin, sadece Ortadoğu, Hazar çevresi ve Orta Asya değil, Afrika’daki planları doğrultusunda da, Lübnan İsrail Kıyı hattına ihtiyacı vardır.
ENERJİ BÖLGELERİ HEDEFTİR
Suudiler zaten müttefik, diğer petrol saltanatları ve Mısır çantada kekliktir Sudan da Çin’le çekişmektedirler, Darfur meselesi bellidir. Dünya enerji bölgeleri, Kuzey Afrika, Ortadoğu, Hazar çevresinin hedeflendiği açıktır. Bu Filistin, İsrail, Gazze Ürdün vs. hattından yapılan giriş, Afrikadaki diğer noktalarla bu bölgeyi birbirine bağlayacaktır.
.
İran’a direk cepheden saldırılmayacak, arkada umman ve Basra’dan da kuşatacak, Afganistan Hindistan Pakistan üçgeninde çıkarılan yangın, Orta Asya’ya ve Irana doğru üflenecek, Irak tarafındaki bölgede çıkarılan yangın da Malum alt yapılar marifeti ile Suriye ye, İran’a ve bize doğru kayacaktır. Bu doğrultuda hem ırağa geçiş, hem de Suriye’yi iyice kuşatmak için bu şeride ve Ürdün’e ihtiyaç vardır.

Bu durumu göz önüne alınca, Suriye’nin kuzeyindeki Domates ekilmesi düşünülen mayınlı arazi ve üsler meselesi de dikkat çekicidir. Dünyadaki Mayınların oluşturduğu dramatik durumu biliyoruz. Yukarıda eklediğim Fotoğraf da bu durumu çok iyi ifade etmektedir. Biz barışın ve insanliğın lehine her türlü gelişmede varız, ama bu mayınları imal edenlerin İnsanlığı kurtaracakmış rolüne bürünerek bize ahkam kesmeye hakkı yoktur.

Dünyada gizli gizli yaratıp sürdürdükleri kalleş ve hain stratejileri bu mayınları gerekli hale getirmektedir. ABD Robot Devletinin bizim despot ve çıkarcı kesimlerimizi yanına çektiği zamanlarda kurduğu Kontrgerilla ( özel harp dairesi) nin kırdığı cevizleri Barışçı Türk halkının üstüne atması, o hilekâr tarzını sergilemektedir. Amerikan halkı ve Dünya halkları bizim kardeşlerimizdir, sevgi ve barış için mücadele eden bu güzel insanlardan çok güzel şeylerde aldık.

Öncelikli olarak Dünya yüzünden bu şerefsizlik ortadan kalkmadan mayın konusunun çözüleceğini söylemek, sadece çıkar güdülen bir bölgede yapılacak local bir temizlik inandırıcı değildir. O bölgede mayınlar kalkabilir ama başka silahlar gelebilir ve o bölgede çıkacak karışıklık bizi ateşin içine çekebilir. ABD robot Devleti’nin Dünyadaki genel faaliyetleri, kendi Amerikan halkı dahil, güzel Dünya özleyen bütün Dünya insanları için sorundur.

BİZİ HEPİMİZİ ENAYİ YERİNE KOYAN BİRİLERİ VAR

Bu arada bizim ülkemizde, ağrı dağında Nuh un gemisini, Karadeniz’de batık şehir Atlantis’i, Van gölünde Van gölü canavarını arayan yabancılar fink atıyor . Bunlardan sonra, bizim zayıf noktalarımızı bildiğini sanan çevrelerden kaynaklandığını düşündüğüm bir haber çıkıyor basında. Yunanistan da ki NATO üssüne bir Türk, komutan yardımcısı olarak atanmış. Bu haber öyle bir veriliyor ki, biz; ''vay be, biz Türkler Yunanlıların kendi ülkesinde bile yunana fark atıyoruz hurra, ne büyük Milletiz'' diyelim ve gevşeyelim isteniyor gibi sanki.

Bu tarafın mensupları çok kurnaz oluyorlar, bu yamuk işleri iyi biliyor ve her işi kitabına iyi uyduruyorlar. Aslında bizim millet bilir bunları, vücut dilini okur, görür bu tip madrabazlıkları ve adam yerine koymaz bu gibileri, ama yeter ki kafaları boşaltılmasın, çeşitli yollarla dikkatinden kaçırılmasın. Bu haberin ardından, ağır, ağır Türkiye deki NATO üssü pozundaki ABD üslerinin gündeme geleceğinden emin olunuz. İzmir Urla ya taşınan NATO üssünde de şu sıralarda neler döndüğüne bir bakmak lazım. Şu füze kalkanını da yazın bir tarafa, yakında ya gündemde yerini alacak ya da ABD Devlet sırrı olması için dayatacak, benden söylemesi.

ABD Bophop planının merkezine Irağı alınca, kuzey Irak yapılanması ile kendine uygun işbirlikçileri de bulunca Türkiye ye fazla yoğunlaştı, niyeti malum ama beceremedi. Son olarak, ABD’nin Türkiye’ye dayattığı birçok konuda tıkanıklık yaşanıyor. Dahası ABD geniş bir sahadaki diğer üslerin yanı sıra güney doğu Anadolu bölgesinde incirlik Üssü ve o mayınlı bölge taraflarına yerleşmek istiyor, ama bunu nasıl bir manevra ile yapacağını bilemiyor. Şimdilik dolaylı entrikalar planlıyor, ama sonunda ipleri gereceği kesindir.

Sayın Obama’yı barış güvercini olarak gönderen çevreler, bir süre sonra; ‘’biz kendisine söyledik barışçı yoldan çözemezsiniz diye, bunlar barıştan anlamaz’’ deyip, zeytinyağı gibi üste çıkıp saldırganlaşacaklardır. Sayın Obama da bu durumda, '' Ne yapayım ben elimden geleni yaptım ama böyle olmuyor diyecektir, ABD robot Devletine karşı elinden başka bir şey gelmez.

Mayınlı arazi tartışmasından sonra ortalık duruldu, bu toplu durumda, bizim yeni dışişleri bakanı bu günlerde ABD yolcusu. Tarih 1 / 6 / 2009 Dışişleri Bakanı Sayın, Ahmet Davut oğlunun, ABD'li yetkililerle görüşmeler yapmak ve Türkiye'nin BM Güvenlik Konseyi Dönem Başkanlığı'na ilişkin temaslarda bulunmak üzere yarın ABD'ye gideceği söyleniyor.

Bakan Davutoğlu'nun Washington'da yapacağı görüşmelerde, ABD Başkanı Barack Obama'nın 6-7 Nisan tarihlerinde Türkiye'ye yaptığı ziyaretinde ele alınan konuların takibinin yanı sıra, iki ülkeyi ilgilendiren ikili konular, bölgesel ve küresel konularda görüş alışverişinde bulunacakmış. Ayrıca Washington'da bazı ‘’ Think Thank ’’düşünce kuruluşlarıyla da görüşmeler yapacağı da söyleniyor. Bu toplu durumda bizim hükümetin bu Coğrafyada yoğunlaşan ABD Stratejilerine karşı nasıl tavır alacağı ve Kamuoyunu nasıl bilgilendireceği merak ve ilgiyle bekleniyor.

Saygılarımla
Yurtsever Yurttaş

30 Mayıs 2009 Cumartesi

ATATÜRK’ÜN YILLAR ÖNCE SÖYLEDİKLERİ, 21. YÜZYILDA UFKUMUZU AÇIYOR!



ABD eski Başkanı Bill Clinton ve Almanya eski Başbakanı Gerhard Schroeder gibi siyasetçilere yön veren, Tony Blair’in danışmanı İngiliz sosyolog Lord Anthony Giddens; "Atatürk’ün yıllar önce söyledikleri, 21. yüzyılda bizim ufkumuzu açıyor" demiş.

Hayret ki ne hayret, hangi dağda kurt ölmüş…

Bu arada belirtelim Anthony Giddens ünlü bir sosyologdur, "Tarihsel Materyalizmin Çağdaş Eleştirisi" Siyaset, Sosyoloji ve Toplumsal Teori’’ vs. gibi birçok eseri var. Söylediklerini önemsemek ve faydalanmak istediğim bir kişi ama yönü belli.

Ünlü sosyolog Lord Anthony Giddens şöyle devam etmiş:

‘’Türkiye’nin pozisyonu artık daha önemli, Stratejik anlamda Türkiye dünyanın göbeğine oturmuş durumda. Türkiye’nin, yenidünya düzeninde müthiş bir çıkışı var. Obama Türkiye’de muazzam bir konuşma yaptı, Bush bir milyon yıl iktidar olsaydı böyle konuşma olmazdı" demiş.

Bence Tony Blair in ortakçısı olduğu Bush u eklemekle aba altından sopa göstermiş, bunun kıymetini bilin demeye getiriyor...

Sayın, Giddens, Atatürk’ün; "Şiddete başvurarak ve kılıç kuşanarak zafer kazanmaya çalışanlar eninde sonunda düşünce ve ekonomik gelişmeyle kuşatanlara mağlup olacaktır" sözlerini de hatırlatmış...

Mustafa Kemalin ufkumuzu açan bir sürü sözü var ama böyle bir sözü var mıydı bilmem. Cahilliğimi bağışlayın ama ben hiç rastlamadım, belki yorum ve üslup değişik olduğu içindir.

Ayrıca hangi Düşünce ve Ekonomik gelişmeden bahsediyor ki bu sayın zat? Düşünce demekle ABD entrikalarını, AB ve Ermeni tezlerini, Ekonomik gelişme ile de, 1940’lardan beri işbirlikçileri ile bizi getirdikleri Batı bağımlı durum ve Monetarist ekolün Ülkemiz de ulaştığı yağmayı kastediyor herhalde. Hayret bir şey, çünkü o zamanlar fırsatçı savaş zenginlerinden alınan varlık vergisine bile bu kadar takan çevrelerin hamilerinden, bunları duymak şaşırtıcı.

ABD'nin dümen suyundaki Politikaları ortada olan Tony Blair’in danışmanı, İngiliz sosyolog Lord Anthony Giddens’in, Suudilerin hamisi İngilizlerin tarihi derinliğe sahip politikalarına hâkim olduğu belli. Bu zatın genel tavrına bakılırsa bizim hafızamızı sildiklerinden de emin, resmen bizi aptal yerine koyuyor.

TÜRKİYENİN BULUNDUĞU COĞRAFYANIN ÖNEMLİ OLDUĞU MALUM

Lord Anthony Giddens’in ‘’Türkiye’nin pozisyonu artık daha önemli, Stratejik anlamda Türkiye, dünyanın göbeğine oturmuş durumda.’’ sözleri, bana Atatürk’ün bu konulara ilişkin şu söylediklerini hatırlattı…

Mustafa Kemal, Türk Kurtuluş Savaşı'nın uluslararası boyutunu açıklarken şunları söylüyor;

"Türkiye, Doğu ve Batı Dünyası'nın sınırındaki coğrafi konumuyla ilginç bir rol oynuyor. Bu durum, bir yanı ile yararlı iken, diğer yandan tehlikelidir. Batı emperyalizminin Doğu'ya yayılmasını durdurabileceğimiz için, Özgürlük yolunda Türkiye'yi öncü olarak gören bütün Doğu halklarının sevgisini kazanmış bulunuyoruz.

Diğer yandan, bu durum bizim için tehlikelidir. Çünkü Doğu'ya yönelen saldırıların bütün ağırlığı, öncelikle bizim üzerimizde yoğunlaşmış bulunuyor. Türk halkı bu konumu ile gurur duymakta ve Doğu'ya karşı bu görevi yerine getirmekten mutlu olmaktadır.''

Evet, Sayın, Lord Anthony Giddens, "Atatürk’ün yıllar önce söyledikleri, 21. yüzyılda bizim ufkumuzu açıyor" demiş… Evet, görüldüğü gibi ufkumuzu açıyor ama o yönde değil…

Mustafa Kemal, bütün bu cephenin üstüne çullandığı Osmanlının içinde türlü sorunla uğraşmış, türlü cephede savaşmış, çeşitli bilimsel araştırmalara ve devrimlere öncülük yapmış biridir. Bunun yanında tüm Dünya Politikalarına hâkim, bilime meraklı bir Devlet adamı, güvenilir bir lider ve Dünyadaki belli başlı önemli devrimcilerden biridir.

Ayrıca bazı kendini bilmez üçkâğıtçı işbirlikçilerin, işlerine gelmediği için saldırdıkları gibi din düşmanı da değil, halkın içinden gelmiş ve halkla bütünleşmiş her konuda gerçekçi biridir.

EMPERYALİSTLERİN ÜÇKÂĞITLARINA KARNIMIZ TOKTUR.

Dünyadaki gelişmeleri takip eden değil, içinde yaşayan Mustafa Kemal’in, Emperyalistlerin üçkâğıtlarına karnı toktur ve Emperyalistlerin heveslerini kursaklarında bıraktığı da kesindir.

Buna bağlı olarak bu beylerin bizi enayi yerine koymaktan vazgeçirilmesi de şarttır, çünkü bizimde bu üçkâğıtlara karnımız toktur.

Şu çok iyi bilinmelidir ki, değerli hocalarımız ve öldüre, öldüre bitiremedikleri aydınlarımız senelerdir hafızamızı canlı tutuyor. Hem onların, hem de insanlığın ortak ufkuna çalışan sağduyulu evrensel Bilim insanları ve Aydınları sayesinde hafızamız silinmemiştir.

Monarşilerden türeyen ekollere methiyeler düzen üçkâğıtçıların bütün hafıza silme ve çarpıtma çabalarına rağmen, tarihteki bütün insan hakları ihlallerini, yalan, sömürü, kıyım ve hırsızlıkları bilmekteyiz.

Biz sadece, insani talepleri olan Dünya insanlarını kötü göstererek çıkarını yürüten Emperyalistlerin tüm dünyadaki bu tip faaliyetlerinin bitmesini ve Mustafa Kemal'in‘’Yurtta sulh, Cihanda sulh’’ sözü ile anlam bulan, güzel bir gelecek istemekteyiz.

Saygılarımla
Yurtsever Yurttaş

1 Mayıs 2009 Cuma

ERMENİSTAN’DAKİ KARDELEN DEVRİMİ VE KARABAĞ!

Emperyalistlerin, ABD'li Soros ve demokrasi Vakfı aracılığı ile planladıkları sahte bayrak çalışmaları uzun süredir tam gaz yürütülmekte ve gittikçe ipler gerilmektedir.

23 Kasım 2003’te Gürcistan’da bu Soros destekli gerçekleşen Karanfil Devriminden sonra, Kasım 2004'ten Ocak 2005 arasında Ukrayna da yine Soros destekli Turuncu Devrim gerçekleşmiştir.


Bunları takiben, 20 Nisan 2005 Ermenistanda da bu Renkli Devrim gerçekleştirilmeye çalışılmıştır. Bu tezgâhlarla Soros ve demokrasi Vakfı Taşnak partisine destek olarak, 20 Nisan 2005 de Ermenistan’daki kardelen devrimini gerçekleştirmeye çalışmış fakat başaramamışlardır.

Bu güçlerin, bizdeki işbirlikçileri ile birlikte ''ortak akıl'' hareketini planlandıklarını ve ‘’Think thank’’lerin bu konuda faaliyette olduklarını da kesin olarak bilmekteyiz. Tarihin içinden gelen Emperyalizm, Dünyanın her yerinde işbirlikçiler bularak bütün hızı ile Küreselleşmenin kan damarlarını oluşturmaya çalışmaktadır.

Ermenistan’ın ABD ile Rusya arasındaki ve bize karşı yürüttüğü politika çizgisi ve Ermenistan tezlerinin içerdiği çelişmeler ortadadır. Peki bizim dini bütün beylerin, Emperyalist lerin dümen suyunda Ermenistan’la giriştikleri macera nerelere varacaktır?
Bunu anlamak için Ermenistan da neler döndüğüne bir bakmamız gerekir.

KARDELEN

ABD Demokrasi Enstitüsü ve Soros Vakfı’nın Ermenistan muhalefeti ile yaptığı işbirliği sonucu, Ermenistan’da ‘Kardelen Devrimi’ tetiklenmiştir. Bu bilgiler sağlam kaynaklardan elde edileceği gibi, internette her yerde bulunmaktadır.

Bu destekle dolduruşa gelen Ermenistan muhalefeti, 2004 yılı Mart ayından itibaren start alarak, o zamanki Devlet Başkanı Robert Koçaryan’ın istifasını istemiş, miting ve gösteriler başlatmıştır. Fakat çeşitli imkânsızlıklar nedeniyle, ABD Demokrasi Enstitüsü’nün Ermenistan muhalefetine verdiği destek yeterli olamamıştır.

Esas olarak bu Renkli devrimlerin alt yapısı, ya bizdeki gibi serbest piyasa ekonomisine geçiş süreci ile hazırlanmakta, ya da bizde de bazı dönemlerde uygulanan, despot idareye karşı başkaldırı şeklinde geliştirilmektedir. Emperyalistlerin Demokrasi dediği şey, herkese özgürlük değildir, sadece ‘’bırakınız yapsınlar’’ denilen özel girişimcinin keyfiyet alanındaki özgürlükler söz konusudur.

12 Eylül darbesinden sonraki, yani Turgut Özal zamanından itibaren gelişen süreçte atılan liberal temeller, bu gibi entrikaların alt yapısını oluşturmaktadır. Bu liberal temeller atılamayan ülkelerde bazı ayak oyunları işlememektedir. Bu durumda diğer yöntem, Saddam misali ‘’despot idareye karşı başkaldırı’’ kullanılmaktadır. Bu yöntemler, yakın bir gelecekte Ukrayna ve Gürcistan da bunları yaşayan ve güçlü geçmiş deneyimleri olan, Rusya gibi bir ülkenin korumasında olan bir ülkede sökmemiştir.


Ayrıca bu devrimlerin yapılacağı ülkede, amaca yönelik Medya hâkimiyeti sağlanmakta ve kapsamlı çalışmalar ile halkın kanaatleri belli yönde etkilenmektedir. Bazı olanaklardan yoksun olan Ermenistan Muhalefeti, çıkar birlikleri arasındaki koordinasyonu Ermenistan’ın kendine özgü yapısı nedeniyle sağlayamamış, iyi örgütlenememiş ve bu süreçleri kontrol edememiştir.

Çeşitli Haberlerden anlaşıldığına göre, Muhalefet ve siyasi partiler fikir birliği içinde değildir ve örgütlü ve güçlü bir strateji oluşturamamışlardır. Yani Ermenistan muhalefetinin başarısızlığının asıl sebebi, güçlü bir iktidarın mevcudiyetinin yanı sıra, bu sebeplerle iktidarı ele geçirmek için gerekli olan yeterli halk desteğini elde edememiş olmasıdır.

RUSYA GİBİ GÜÇLÜ ARKASI OLAN ERMENİSTAN HÜKÜMETİ, MUHALEFETİ EZMİŞTİR.

Bu denemede, hem hukuki dayanakları, hem de Rusya gibi güçlü bir arkası olan bu ülkede, Yürütmenin güç kullanımına ses çıkarılamamıştır. Ermenistan muhalefeti kalkışmada yeterli güçten yoksun olduğu için bu gösteriler kolay bir şekilde dağıtılmıştır.

O sırada Devlet Başkanı olan ve Rusya’dan tam destek alan Koçaryan, muhalefetin tertiplediği miting ve gösterileri güç kullanarak dağıtmıştır. Bu hareket bastırıldıktan sonra, tertipleyicisi olan siyasi parti liderleri gözaltına alınmış, bizim yargıtaya ve anayasa mahkemesine ver yansın eden ABD ve AB içindeki çeşitli çevrelerin sesleri zayıf kalmıştır.


Soros ve Demokrasi Vakfı, bu bölgede, Ukrayna, Gürcistan, Acara, Kıbrıs ve bizdeki kadar rahat çalışamamıştır, bu nedenle de muhalefetin Mart 2004 tarihinde başlayan hareket planı başarıya ulaşamamıştır. Bir süredir bizde cereyan eden olaylara bakarsanız, arada ki benzerlikleri fark etmek mümkündür, ama bizde özel bir durum söz konusudur. Soros vs. takımı, bölge halklarını saf gördükleri için, detayları gizleme ihtiyacı içinde değildir, bu yüzden biraz ayrıntılı ve geniş bakanlar bu planları fark edecektir.

Şu sıralarda Abdullah Gül'ün ABD seyahatlerinden sonra başlayan Ermenistan Seferlerinin ardında yatan şey, Sarkisyan ve Koçaryan ile birlikte ülkelerin karşılıklı yararı için çalışmak değil, kardelen devrimi için Ermenistan Muhalefetine Türkiye den destek koridoru açmak içindir. Bu faaliyetler, bahsettiğim Renkli Devrimler vasıtası ile yürütülen, geniş bölgesel stratejilerin bir parçasıdır. ABD cephe hazırlığı içindedir, bir süre önce çok konuşulan füze kalkanı gizli faaliyetler alanına çekilmiştir.

Ermenistan yönetimi Rusya ya yakındır ve birleşik devletler topluluğu üyesidir. Batı da kulis yapan Taşnak’lar ise içte ve dışta (Diaspora Ermeni) azınlık olarak bütün kökleri ile batıya bağımlıdır. Soykırım palavrası Ermenistanın meselesi olmakla beraber, esas olarak, batı emperyalizminin stratejilerine bağlı olan bu diasporanın, yani Ermeni azınlıkların, başka bir deyişle örgütlü kopuntuların çok zorladığı bir mekanik tezdir.

Birleşik Devletler topluluğu üyesi olan Ermenistan yönetimi, bunu kullanmak için bir köşede tutmakla birlikte, bu muhalif Taşnak stratejisine öncelik vermemektedir. Tabii ki ileriye dönük gelişecek muhtemel Stratejilerin yönüne bağlı olarak, bildik toprak talepleri ile birlikte yedekte duracaktır.

Bizim Hükümetin bu girişimleri sonucu Azerbaycan’ın sitemleri ve tavrı ortadadır. Rusya’ya kayma eğilimleri, söylentisi ve tavrı da vardır. Bu noktada, Şhangay ve Avrasya birliği yönündeki politikalar, bu cephede daha önem taşımaktadır.

KARABAĞ MESELESİ

Diaspora baskısı ile ABD bu sürece destek veriyor gibi bir hava yaratılıyor, ama eskiden beri süren ve ABD seçimleri ile gündemde yer alan Soykırım saçmalığı da ortadadır. Obamanın ilk aşamada bu stresi gidermesi ve ileriye dönük ABD Planlarına kapı açması lazımdır ve bu soykırım silahını ellerinde tutacakları tecrübeyle sabittir. ABD ye bağımlı bir Türkiye diplomasisi, kuyruğu kesinlikle dik tutamaz. Peki, burada ABD ve Rusya’nın amacı nedir? Bu işten nasıl bir çıkarları olabilir?

Gerçekleri vurgulamak gerekirse; Karabağ meselesi, Turgut Özal zamanında pişirilen, hazar kaynaklarının batıya transferi çabalarının sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu planlamalardan rahatsız olan Rusya’nın, Azarbaycanla aramızın kesilmesi için uyguladığı bir manevranın sonucudur Karabağ. Enerji hatları meselesi ile gelişen Mavi akım kazığı da, Rusya’nın müdahaleleri ile ve o sürecin devamındaki bizim içimizdeki aç gözlülükden ortaya çıkmıştır.

Bu Mavi akım kazığı, şu arsız ‘’bırakınız yapsınlar’’ politikaları doğrultusunda ki yozlaşma sonucunda ve bunlara bağlı oluşan diğer kazıklarla birlikte bizim burnumuzdan girip ağzımızdan çıkmıştır. Bizimkilerin beceriksiz politikalarının sonuçları ve Kamunun zararları bunları ispatlamaktadır, üstelik bunlar Devlet sırrı kapsamında gizlenmiştir. Mavi akım kazığı, hala Milletin gözünde sallanmakta ve kimse bir şey yapamamaktadır.


Kafkasya da ve bir çok cephede çıkacak çatışmaların süper güçlere fayda sağlaması, fakat bölge halklarının zararına sonuçlanması kaçınılmazdır. Aslını isterseniz, Devlet sırrı denilen bu palavralardan ve insanların aleyhine işleyen gizli işlerden tiksinti gelmiştir artık. Üstelik bu işler kötü sonuçlar doğursa bile sorumlularına yönelik hiçbir yaptırım yoktur.

ORTA ASYAYA AÇILIM

Bu bölgede kurulacak ilişkilerdeki hassas noktalardan biri olan Orta Asya ya açılım vs. söylemleri, Azerbaycan olmadan ve Karabağ çözülmedikçe boştur, çünkü Nahçıvan’dan bile Azerbaycan’a geçişimiz yoktur. Karabağ, Rusya için Osetya ve Cevahatya gibi önemli tampon bölgedir Kafkasya da, gerekirse Rusya ve Azerbaycan arasındaki sürtüşmelerin halline bağlı olarak, Ermenistan’la aralarında halledilebilir.


Ermenistan Türkiyeye taviz verebilirmiş havası veriliyor, niye versin ki. Azerbaycan Rusya’ya kayarsa Birleşik Devletler Topluluğu olarak, Rusya ile olan işbirliği doğrultusunda işlerine gelir. Ayrıca Ermenistan için, enerji hatları açısından bu Rusya Shangay çizgisi, Türkiye ile yapılacak işbirliğinden daha avantajlı olacaktır. Yani aslında Ermenistan Türkiye’ye muhtaç değildir. Rusya federasyonunun genel tarihi oluşumu açısından da bu gelişim, mevcut toplu durumda, Rusya açısından en uygun tavır olarak görünmektedir.

Azerbaycan’ı Türkiye’den koparmak Rusya’nın özellikle öncelik verdiği bir konudur. ABD’nin politikaları da Azerileri bizden koparacak tepkileri yaratacak bir içeriğe sahiptir. ABD’nin öncelikli olarak önemsediği politika Enerji bölgelerinin kontrolüdür. Bu bölgede öncelikli hedef, Ukrayna ve Gürcistan’dan, yani Kafkasya da da cephe açmak ve Türkiye üzerinden Ermenistan Muhalefetine verilecek destektir, Tabii Nato aracılığı ile.

Muhalefetin başarısı Karabağ’ı çözebilir, ama bu;

1-
Rusya’ya rağmen başarılabilir mi?
2-
Taşnaklara ve ABD'ye güvenilebilir mi?
3-
Azeriler bu ufka inandırılabilir mi?
4-
Azeriler bu kadar sabırlı olabilir mi?

5-
TSK
buna olumlu bakabilirmi?
6-
Dahası, bu gidişat bölge halklarının hayrına olabilirmi?

ABD Irak, Afganistan ve Pakistan hattında yaktığı ateşleri Ermenistan ve Azarbaycanda da, dahası orta asya da da yakmak istiyor. Türkiye, Gürcistan ve ukraynadan sarkarak, bu bölgelerde de kışkırtmalara gideceği kesindir, biyolojik savaşı da göz ardı etmemek lazımdır. Ayrıca ABD’nin burada ki bütün cephelerde savaşa sürmek istediği özellikle biziz, yani TSK’dir, tabi ki NATO kapsamında.

Saygılarımla
Yurtsever Yurttaş